وَ أَنْوَاعُهُ رَفْعٌ وَ نَصْبٌ وَ جَرٌّ. فَالرَّفْعُ عَلَمُ الْفَاعِلِيَّةِ وَ نَصْبُ عَلَمُ الْمَفْعُولِيَّةِ وَ الْجَرُّ عَلَمُ الْإِضَافَةِ. الْعَامِلُ مَا بِهِ يَتَقَوَّمُ الْمَعْنَى الْمَقْتَضِى الْعِرَابِ. فَالْمُفْرَدُ الْمُنْصَرِفُ وَ الْجِمْعُ الْمُكَسَّرُ الْمُنْصَرِفُ؛ بِالضَّمَّةِ رَفْعًا وَ الْفَتْحَةِ نَصْبًا وَ الْكَسْرَةِ جَرًّا. جَمْعُ الْمُؤَنَّثِ السَّالِمُ؛ بِالضَّمَّةِ {رَفْعًا} وَ الْكَسْرَةِ {نَصْبًا و جَرًّا}. غَيْرُ الْمُنْصَرِفِ؛ بِالضَّمَّةِ {رَفْعًا} وَ الْفَتْحَةِ {نَصْبًا و جَرًّا}. أَخُوكَ وَ أَبَوكَ وَ حَمُوكِ وَ هَنُوكَ وَ فُوكَ وَ ذُومَالِ مُضَافَةً إِلَى غَيْرِ يَاءِ الْمُتَكَلِّمِ بِالْوَاوِ {رَفْعًا} وَ الْاَلِفِ {نَصْبًا} وَ الْيَاءِ {جَرًّا}. الْمُثَنَّى وَ كِلاَ؛ مُضَافًا إِلَى مُضْمَرٍ وَ اثْنَانِ بِالاَلِفِ {رَفْعًا} وَ الْيَاءِ {نَصْبًا و جَرًّا}. جَمْعُ مَذَكَّرِ السَّالِمُ؛ وَ اُولُو وَ عِشْرُونَ وَ اَخَوَاتُهَا بِالْوَاوِ {رَفْعًا} وَ الْيَاءِ {نَصْبًا و جَرًّا}. التَّقْدِيرُ فِيمَا تَعَذَّرَ كَـعَصًا وَ غُلاَمِى مَطْلَقًا أَوِ اسْتِثْقَلَ كَـقَاضٍ رَفْعًا وَ جَرًّا وَ نَحْوُ مُسْلِمُىَّ رَفْعًا وَ اللَّفْظِىُّ فِيمَا عَدَاهُ.
وَ أَنْوَاعُهُ onun (ismin) irabının nevleri; رَفْعٌ refdir, وَ نَصْبٌ ve nasbdır, وَ جَرٌّ ve cerrdir. فَالرَّفْعُ ref’e gelince; عَلَمُ الْفَاعِلِيَّةِ bir şeyin hakikaten veya hükmen fail olmasının alametidir. Hakiki Faile misal; جَاءَنِى زَيْدٌ terkibindeki زَيْدْ lafzının zammesi زَيْدْ ‘in hakiki fail olmasının alametidir. Hükmi Faile misal; كَانَ زَيْدٌ عَالِمًا terkibindeki زَيْدْ lafzının zammesi زَيْدْ ‘in hükmi fail olmasının alametidir. Çünkü زَيْدْ hükmi faildir yani failin hükümleri bu lafız üzerinde tatbik edilir. وَ نَصْبُ nasb’a gelince; عَلَمُ الْمَفْعُولِيَّةِ bir şeyin hakikaten veya hükmen meful olmasının alametidir. وَ الْجَرُّcerr’e gelince; عَلَمُ الْإِضَافَةِ bir şeyin muzafun ileyh olmasının alametidir. الْعَامِلُ Amil; مَا öyle bir şeydir ki, بِهِ onunla, يَتَقَوَّمُ meydana gelir, الْمَعْنَى mana, الْمَقْتَضِى gerektiren şey, الْعِرَابِ irabı. فَالْمُفْرَدُ الْمُنْصَرِفُ müfred munsarif, وَ الْجِمْعُ الْمُكَسَّرُ الْمُنْصَرِفُ cemi mükesser munsarif’e gelince; بِالضَّمَّةِ damme iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali. وَ الْفَتْحَةِ fetha iledir, (ne hali?); نَصْبًا nasb hali. وَ الْكَسْرَةِ kesre iledir, (ne hali?); جَرًّا cerr hali. جَمْعُ الْمُؤَنَّثِ السَّالِمُ cemi müennes salim’e gelince; بِالضَّمَّةِ damme iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali.وَ الْكَسْرَةِ kesre iledir, (ne hali?); نَصْبًا و جَرًّا nasb ve cerr hali. غَيْرُ الْمُنْصَرِفِ gayrı munsarif’e gelince; بِالضَّمَّةِ damme iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali. وَ الْفَتْحَةِ ve fetha iledir, (ne hali?); نَصْبًا و جَرًّا nasb ve cerr hali.أَخُوكَ وَ أَبَوكَ وَ حَمُوكِ وَ هَنُوكَ وَ فُوكَ وَ ذُومَالِ lafızları yani esma-i sitte (burada كَ muttasıl zamiri ile kullanılmıştır. Asılları; أَخٌ (erkek kardeş), أبٌ (baba), حَمٌ (kayın yani kadının kocasının abisi), هَنٌ (şey), فُو (ağzı), ذُو (sahib)). مُضَافَةً izafe edildikleri yani muzaf oldukları halde; إِلَى غَيْرِ يَاءِ الْمُتَكَلِّمِ mütekellim ya’sından başkasına, بِالْوَاوِ vav iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali. وَ الْاَلِفِ elif iledir, (ne halidir?); نَصْبًا nasb hali. وَ الْيَاءِ ya iledir, (ne hali?); جَرًّا cerr hali. Bu esma-i sitte muzaf değilken müfred ismin irabını alırlar ve حَمٌ kelimesi müennes zamire izafe edilir. ذُو lafzı, devamlı kendisinden sonra gelen nekre olan bir ismi cinse izafe edilerek kullanılır. الْمُثَنَّى وَ كِلاَ müsenna (tesniye) ve كِلاَ (kila) lafızlarına gelince; مُضَافًا إِلَى مُضْمَرٍ zamire izafe edildiklerinde; وَ اثْنَانِ ve aynı şekilde isnani lafızı, بِالاَلِفِ elif iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali. وَ الْيَاءِ ve ya iledir, (ne hali?); نَصْبًا و جَرًّا nasb ve cerr hali. جَمْعُ مَذَكَّرِ السَّالِمُ cemi müzekkker salim, وَ اُولُو kelimesi mana bakımından ذُو (sahib olmak, o işe mahir manası da vardır) kelimesinin cemisidir, وَ عِشْرُونَ وَ اَخَوَاتُهَا ve 20 (ışrune) yani 20’den 90’ a kadar ki sayılar, sonu vav ve nun ile biten kurallı çoğullar. Misal; كَافِرُونَ gibi. bu lafızlara gelince; بِالْوَاوِ vav iledir, (ne hali?); رَفْعًا ref hali. وَ الْيَاءِ ya iledir, (ne hali?); نَصْبًا و جَرًّا nasb ve cerr hali. التَّقْدِيرُ takdiri iraba gelince; فِيمَا öyle Mureb isimlerdedir ki; تَعَذَّرَ o irabın, lafızda zahir olması mümkün değildir yani mazeretlidir diyebiliriz. Bunun sebebi o ismin sonunda bir elif-i maksurenin lafzen veya hazfedilmiş olarak bulunmasından dolayıdır. Misal; كَـعَصًا yani عَصًا lafzı gibidir. Burada elif-i maksure hazfedilmiştir. اَلْعَصَا lafzında ise, elif-i maksure lafzen zikredilmiştir. وَ غُلاَمِى ve غُلاَمِى lafzı gibi, yani mütekellim ya’sına izafe edilmiş olan lafızlar gibi. Çünkü mütekellim ya’sı mücaneset (uyum) nedeniyle ma kablini kesre istediği için ma kabline başka harekeyi kabul etmez. مَطْلَقًا (kayıtsız) ve اِسْتِثْقَلَ (irabın zahir olması durumunda ağır gelmesi) bu iki duruma (مَطْلَقٌ وَ اسْتِثْقَلَ) gelince, misal; كَـقَاضٍ yani قَاضٍ lafzı gibidir, bu قَاضٍ kelimesi ne olduğu halde; رَفْعًا وَ جَرًّا ref ve cerr halinde olduğu halde böyledir. قَاضٍ kelimesinin ref halindeki aslı; قَاضِىٌ idi. Ya (ى) üzerine zamme ağır geldiğinden hazfedildi. Sakin kalan ya’nın hareke cinsi olan kesre dat harfine verildi ve dat harfi tenvinlendi. Kelime قَاضٍ oldu. وَ نَحْوُ ve şu misal gibidi; مُسْلِمُىَّ yani bu مُسْلِمُىَّ lafzında, ne olduğu halde; رَفْعًا ref olduğu halde. مُسْلِمُىَّ lafzı cemi müzekker salim olup aslı مُسْلِمُونَ ‘dir. Mütekellim ya’sına izafe edilmek istenince nun düştü ve kelime مُسْلِمُوىَ oldu. Vav ve ya harfleri, birincisi sakin, ikincisi harekeli olarak bir kelimede bir araya gelirse vav harfi tahfiflik olsun diye ya harfine kalb (çevrilir) edilir. Buna göre مُسْلِمُوىَ kelimemiz, مُسْلِمُىىَ şekline girer. Bir kelimede aynı cinsten iki harf bir arada, birincisi sakin ve ikincisi harekeli olarak toplandığında, birinci harfi ikinci harfe idgam etmek vacib olur. Ve kelimemiz مُسْلِمُىَّ olur. Bu durumda daha evvel vav varken, vavın ma kablindeki hareke, vavın yerine gelen ya harfinin yapısına uygun olmadı. Dolayısıyla idgamı yapılan ya harfinin ma kablini kendine özgü olan kesre harekesiyle meksur kılarız ve kelimemiz مُسْلِمِىَّ oldu. Görüldüğü gibi irab vavı, ilal kaidesi gereği ya harfine döndü. Musannıf hazretleri vavdan dönen ya’ya irab alameti olarak itibar etmediği için irabı takdiri olarak kabul etmiştir. Tesniyesi; nasb ve cerr hali مُسْلِمَىَّ ve ref haliمُسْلِمَاىَ ‘dir. وَ اللَّفْظِىُّ irab-ı lafziye gelince; فِيمَا lafzi irab öyle bir şeydedir ki, o şey; عَدَاهُ onun (takdiri irabı) dışındaki şeylerde olur.
Metnin Toplu Manası; İsmin irabının nevileri (çeşitleri) 3 tanedir. Birincisi Ref; Bir şeyin hakikaten veya hükmen fail olmasının alametidir. Hakiki faile misal; كَتَبَ زَيْدٌ “Zeyd yazdı” cümlesindeki زَيْدْ lafzı hakiki faildir. Hükmi faile misal; كَانَ زَيْدٌ كَاتِبًا “Zeyd yazıcı oldu” cümlesindeki زَيْدْ lafzı hükmi faildir. İkincisi Nasb; Bir şeyin hakikaten veya hükmen meful olmasının alametidir. Üçüncüsü Cerr; Bir şeyin hakikaten veya hükmen muzafun ileyh olmasının alametidir. Amil; İrabı gerektiren mananın, ancak kendisi ile meydana geldiği şeydir. جَاءَنِى زَيْدٌ “Bana Zeyd geldi” lafzındaki amil جَاءَ fiilidir.
Müfred munsarif ve Cemi Mükesser Munsarif olan ismin ref hali damme ile, nasb hali fetha ile ve cerr hali ise kesre iledir. Müfred münsarif olan ismin ref haline misal; جَاءَ مُحَمَّدٌ “Muhammed geldi” cümlesinde görüldüğü gibi müfred munsarif olan مُحَمَّدْ lafzı hakiki fail olduğundan ref mahalindedir ve müfred munsariflerin ref hali damme iledir. Müfred munsarif olan ismin nasb haline misal; رَأَيْتُ مُحَمَّدًا “Muhammed’i gördüm” cümlesinde görüldüğü gibi müfred munsarif olan مُحَمَّدْ lafzı hakiki meful olduğundan nasb mahalindedir ve müfred munsariflerin nasb hali fetha iledir. Müfred munsarif olan ismin cerr haline misal; سَلَّمْتُ عَلَى مُحَمَّدٍ “Muhammed’e selam verdim” cümlesinde görüldüğü gibi müfred munsarif olan مُحَمَّدْ lafzı muzafun ileyh (mecrur) olduğundan cerr mahalindedir ve müfred munsariflerin cerr hali kesre iledir. Cemi Mükesser Munsarif olan ismin ref haline misal; جَاءَنِى رِجَالٌ “Bana adamlar geldi” cümlesinde görüldüğü gibi cemi mükesser munsarif olan رِجَالْ lafzı hakiki fail olduğundan ref mahalindedir ve cemi mükesser munsariflerin ref hali damme iledir. Cemi Mükesser Munsarif olan ismin nasb haline misal; رَأَيْتُ رِجَالاً “Adamları gördüm” cümlesinde görüldüğü gibi cemi mükesser munsarif olan رِجَالْ lafzı hakiki meful olduğundan nasb mahalindedir ve cemi mükesser munsariflerin nasb hali fetha iledir. Cemi Mükesser Munsarif olan ismin cerr haline misal; مَرَرْتُ بِرِجَالٍ “Adamlara uğradım” cümlesinde görüldüğü gibi cemi mükesser munsarif olan رِجَالْ lafzı muzafun ileyh (mecrur) olduğundan cerr mahalindedir ve cemi mükesser munsariflerin cerr hali kesre iledir.
Cemi Müennes Salim olan ismin ref hali damme, nasb ve cerr hali ise kesre iledir. Cemi müennes salimin ref haline misal; خَرَجَتِ الْمُعَلِّمَاتُ “Bayan öğretmenler çıktı” cümlesindeki مُعَلِّمَاتْ lafzı hakiki fail olduğundan ref mahalindedir ve cemi müennes salim olan failin ref alameti damme iledir. Cemi müennes salimin nasb haline misal; نَظَرْتُ السَّمَواتِ “Göklere baktım” cümlesindeki سَمَوَاتْ lafzı hakiki meful olduğundan nasb mahalindedir ve cemi müennes salim olan failin nasb alameti kesre iledir. Cemi müennes salimin cerr haline misal; سَلَّمْتُ عَلَى الطَّلِبَاتِ “Kız öğrencilere selam verdim” cümlesindeki طَلِبَاتْ lafzı cerr mahalinde olduğundan cerr alameti kesre iledir.
Gayrı Munsarif olan ismin ref hali damme, nasb ve cerr hali ise fetha iledir. Gayrı munsarifler kesre ve tenvin kabul etmezler. İleride anlatılacaktır. Gayrı munsarifin ref haline misal; جَاءَ أَحْمَدُ “Ahmed geldi” cümlesinde أَحْمَدْ lafzı gayrı munsariftir ve fail olduğundan ref alametine sahiptir, gayrı munsariflerin ref hali damme iledir. Gayrı munsarifin nasb haline misal; رَأَيْتُ أَحْمَدَ “Ahmed’i gördüm” cümlesinde أَحْمَدْ lafzı gayrı munsariftir ve meful olduğundan nasb alametine sahiptir, gayrı munsariflerin nasb hali fetha iledir. Gayrı munsarifin cerr haline misal; مَرَرْتُ بِأَحْمَدَ “Ahmed’e uğradım” cümlesinde أَحْمَدْ lafzı gayrı munsariftir ve mecrur olduğundan cerr alametine sahiptir, gayrı munsariflerin cerr hali fetha iledir.
Esma-i Sitte (Mütekellim ya’sından başkasına izafe edildikleri halde) olan (أَخُوكَ وَ أَبُوكَ وَ حَمُوكِ وَ هَنُوكَ وَ فُوكَ وَ ذُومَالِ) isimlerin ref hali vav, nasb hali elif ve cerr hali ya iledir. Bu isimler eğer izafe edilmediklerinde müfred olarak kullanıldıklarında (أَبُ وَ أَخٌ وَ حَمٌ وَ هَنٌ وَ فُو وَ ذُو) müfred ismin irabını alırlar. Misal; أَبٌ وَ أَبًا وَ أَبٍ gibi. Eğer mütekellim ya’sına izafe edilirler ise, mütekellim zamirine izafe edilen diğer lafızlar gibi, ya’nın evvelindeki harfin üzerine takdiri irab alırlar. Misal; جَاءَ أَبِي “Babam geldi” mütekellim ya’sı fail olan أَبٌ lafzını takdiren, ma kablindeki harfin irabıyla irabladı. Meful konuma misal; رَأَيْتُ أَبِي “Babamı gördüm” lafzında da aynı şey geçerlidir. Meful konumda olan أَبًا lafzı mütekellim ya’sı nedeniyle takdiren irablandı. Muzafun ileyh konuma misal; رَكِبْتُ سَيَّارَةَ أَبِي “Babamın arabasına bindim” lafzında ise muzafun ileyh olan أَبٍ lafzı mütekellim ya’sı nedeniyle takdiren irablanmıştır. Esma-i sitte (Aslında esma-i hamsedir. هَنٌ lafzı kişinin avret yeri olduğundan alimler edeben saymamışlardır. Genel olarak bir çok yerde esma-i sitte olarak adlandırılırlar. Misalllerimizde هَنٌ lafzına yer vermeyeceğiz) için kısaca ref, nasb ve cerr alametlerine misaller; جَاءَ اَبٌ “Bir baba geldi” ve رَأَيْتُ اَبًا “Bir baba gördüm” ve سَلَّمْتُ عَلَى أَبٍ “Bir babaya selam verdim” gibi. جَاءَ أَخُوكَ “Kardeşin (erkek) geldi” ve نَظَرْتُ أَخَاكَ “Kardeşine (erkek) baktım” ve سَلَّمْتُ عَلَى أَخِيكَ “Kardeşine (erkek) selam verdim” gibi. Herhangi bir kadının; شَرِبَ حَمُوكِ “Kaynın içti” ve رَأَيْتُ حَمَاكِ “Kaynını gördüm” ve سَلَّمْتُ عَلَى حَمَيكِ “Kaynına selam verdim” gibi. فُوهُ “Onun ağzı” ve نَظَرْتُ فَاكَ “Ağzına baktım” ve وَضَعْتُ قِطْعَةَ اللَّحْمِ فِي فِيكِ “Ağzına bir parça et koydum” gibi. ذُو الْجَلاَلِ “Celal sahibi” ve يَا ذَا الْجلاَلِ “Ey Celal sahibi” ve يَسْئَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ “Sana Zülkarneyn’den sorarlar” gibi. Bu esma-i sitte mütekellim ya’sına izafe edilince, ma kablinin harekesiyle takdiren harekelenir ve eğer mütekellim ya’sı yoksa ve müfred olarak müfred ismin irabını alırlar ve tasgir edildiklerinde ise normal olarak mütekellim ya’sı olmaksızın, aynı müfred munsarif gibi irablanırlar. Misal; جَاءَ أُبَيٌّ “Babacığım geldi” ve رَأَيْتُ اُبَيًّا “Babacığımı gördüm” ve مَرَرْتُ بِأُبَيٍّ “Babacığıma uğradım” gibi.
Tesniye ve zamire izafe edildiğinde Kila (Kilta) ve İsnani (isnetani) lafızları ref halinde elif, nasb ve cerr halinde ise ya ile irablanır. Tesniyenin ref haline misal; اَلرَّجُلاَنِ قَائِمَانِ “İki adam ayaktadır” gibi ve nasb haline misal; اَكْرَمْتُ الرَّجًلَيْنِ “İki adama ikram ettim” gibi ve cerr haline misal; سَلَّمْتُ عَلَى الرَّجُلَيْنِ “İki adama selam verdim gibidir. Zamire izafe edildiğinde kila lafzının ref haline misal; جَاءَنَا كِلاَهُمَا “Bize o ikisi geldi” ve nasb haline misal; ذَبَحْنَا الْكَبْثَيْنِ كِلَيْهِمَا “Her iki koçu kestik” ve cerr haline misal; سَكَنَّا فِي الْمَنْزِلَيْنِ كِلَيْهِمَ “Her iki evde de oturduk” gibidir. Zahir isme muzaf olduğunda kilta lafzının ref haline misal; حَضَرَتْ كِلْتَا المُعَلِّمَتَيْنِ “Her iki bayan öğretmen geldi” ve nasb haline misal; سَاعَدْتُ كِلْتَا الْجَارَتَيْنِ “Her iki komşu kadına da yardım ettim” ve cerr haline misal; سَلَّمْتُ عَلَى كِلْتَا الْطَلِبَتَيْنِ “Her iki kız öğrenciye de selam verdim” gibidir. İsnani lafzının ref haline misal; قَلَمَانِ اِثْنَانِ “İki kalem” ve nasb haline misal; رَأَيْتُ قَلَمَيْنِ اِثْنَيْنِ “İki kalem gördüm” ve cerr haline misal; مَرَرْتُ بِرَجُلَيْنِ اِثْنَيْنِ “İki adama uğradım” gibidir. Ve İsnetani lafzının ref haline misal; جَاءَتْ اِثْنَتَانِ مِنَ الْفَتَيَاتِ “Kızlardan iki kişi geldi” ve nasb haline misal; رَأَيْتُ اِثْنَتَيْنِ مِنْ الْفَتَيَاتِ “Kızlardan iki kişi gördüm” gibi ve cerr haline misal; سَلَّمْتُ عَلَى اِثْنَتَيْنِ مِنَ الْفَتَيَاتِ “Kızlardan ikisine selam verdim” gibidir.
Cemi Müzekker Salim ve Ülü ve Işrune ve Benzerleri olan isimlerin ref hali vav, nasb ve cerr hali ise ya iledir. Cemi müzekker salim olan ismin ref haline misal; عَادَ الْمُسَافِرُونَ “Misafirler döndü” gibi ve nasb haline misal; رَأَيْتُ مُسْلِمِينَ عِنْدَ مَسْجِدِ الْحَرَامِ “Mescid ül-Haram’ın yanında Müslümanları gördüm” gibi ve cerr haline misal; غَضَبُ اللهِ تَعَالَى عَلَى الْكَافِرِينَ “Allahın gadabı kafirler üzerinedir” gibi. Ülü lafzının ref haline misal; جَاءَ اُولُو الْعِلْمِ “İlim sahibi geldi” ve nasb haline misal; رَأَيْتُ اُولِي الْعِلْمِ “İlim sahibini gördüm” ve سَلَّمْتُ عَلَى اُولِي الْعِلْمِ “İlim sahibine selam verdim” gibidir. Işrune ve Benzerlerinin ref haline misal; اَلتَّرَاوِيحُ عِشْرُونَ رَكَعَتًا “Teravih 20 rekattır” ve وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ “İlliyyun (yükseklik, yücelik)’un ne olduğunu sen bilir misin?” Işrune ve Benzerlerinin nasb haline misal; قَرَأْتُ عِشْرِينَ كِتَبًا “20 kitap okudum” ve هَلْ رَأَيْتَ عِلِّيِّينَ “Sen İlliyyin (yükseklik, yücelik)’i gördün mü?” gibidir. Işrune ve Benzerlerinin cerr haline misal; أَجَابَ الطُّلاَّبُ عَنْ سِتِّينَ سُؤَالاً فِي الْاِخْتِبَارِ “Öğrenciler testte 60 soruya yanıt verdiler” ve هَلْ نَظَرْتَ إِلَى عِلِّيِّينَ بِقَلْبِكَ “Sen İlliyyin (yükseklik, yücelik)’e kalbin ile baktın mı?” gibidir.
Takdiri irab; İrabın lafızda mutlak olarak mümkün olmaması durumundaki mureb isimlerin irablanması halidir. Yani lafzen bir değişiklik söz konusu olmazken, biz o isimde olması gereken irabı manen takdir ederiz. Bunun nedeni ise o ismin sonunda bir elif-i maksurenin lafzen veya hazfedilmiş olarak bulunmasından dolayıdır. Misal; عَصًا ve غُلاًمِى lafızlarında olduğu gibi. عَصِيُّ lafzı sondaki elif-i maksure nedeniyle takdiren عَصًا şeklindedir. Ve غُلاًمِى lafzının sonundaki mütekellim ya’sı غُلاَمْ lafzının sonun bu ya nedeniye takdiren kesrelenmesini sağlamıştır. Biz, عَصًا ve غُلاًمِى lafızlarını sonlarındaki ya’lardan dolayı bu şekilde takdir ettik. Veya Takdiri İrab; O irabın zahir olması durumunda lafızda ağırlık oluşturduğu isimlerdir. Misal; Ref ve Cerr halinde olduğu halde قَاضٍ lafzı ve ref halinde olduğu halde مُسْلِمُيَّ lafzı gibidir. Lafzi İrab; Takdiri irabın dışındakilerde olur.